|
Başbakan Erdoğan bugün Brüksel'de. Önceden planlanan ve pek çok kişi tarafından "gereksiz" gibi görülen toplantılar, TCK krizinden sonra büyük bir önem kazandı. Zina tartışmaları bugünkü görüşmelerde de gündeme gelecek.
10 gün öncesine kadar AB yolunda inisiyatif hükümetin elindeydi. En azından bir önceki koalisyon hükümeti kadar ezik büzük bir havayla masaya oturmuyordu Türkiye. O yüzden art arda yaptığı reformlarla dünya kamuoyunu etkilemişti. Öyle ki 3 Kasım seçimlerinin hemen ardından Batı'dan yükselen AK Parti ile ilgili şüpheli sorular, yerini güvene bırakmıştı. Türkiye, inisiyatif kullanmanın sağladığı pozitif psikolojiyle hadiselere daha aktif yaklaşabiliyordu...
Hava birden değişti. Her kafadan bir sesin çıktığı koalisyon döneminde olduğu gibi Türkiye azarlanır bir pozisyona düştü. Son bir haftadır Batı'dan yapılan açıklamalara, yöneltilen eleştirilere bakınız lütfen. Yakın zamana kadar muhatap bile alınmayan AB bünyesindeki gruplar, partiler, yetkililer neler söylüyor neler...
Son günlerde yaşanan krize kimler sevindi? En hayatî soru bu! Hükümet ile AB arasında yaşanan kriz, Türkiye içinden ve dışından kimleri mutlu etti? Dışarıda Türkiye aleyhine propaganda yapan lobiler neredeyse zil takıp oynuyor. Türkiye içinde kendilerine "ulusalcı" diyen karanlık ilişkiler ve müphem ittifaklar içinde bulunan grupların ağzı kulaklarına varmış durumda.
Diyelim ki zinanın cezalandırılmasını hükme bağlayan yasayı TCK'nın içine alma düşüncesi doğru bir yaklaşım; ancak gelinen noktada Türkiye'ye bir faydası kaldı mı? Maalesef Avrupa'da hava, Türkiye aleyhine dönmüş durumda. Bunu en iyi görecek insan Başbakan Tayyip Erdoğan'dır. Dolayısıyla rüzgarı tekrar arkasına alacak hamleleri yapacak kişi de odur. Birebir ilişkilerde Başbakan'ın sıcak yaklaşımını bilen kamuoyu, ondan yeni ve tansiyonu düşürecek bir hamle bekliyor.
AB'yi Türkiye'ye karşı müsamahasız davranmakla suçlamak mümkün. Bunun için yeterli gerekçeler de var. AB'nin bazı ülkelerin muhafazakar yaklaşımlarına daha sıcak yaklaştığı doğrudur. Mesela kürtaj konusunda bazı ülkelerin "özel durumları"na saygı gösterdiler. Ancak Verheugen'in söylediği gibi "Türkiye, AB'ye üye olmak istiyor; AB, Türkiye'ye değil". Herkesçe biliniyor ki AB, bazı ülkeleri neredeyse yalvararak üye yapmak istiyor. Dolayısıyla Türkiye'nin durumu bazı ülkelerle aynı değil. Ayrıca zina meselesi medeni hukuk içinde düşünülse belki biraz daha esnek yaklaşacaklar. Batılıların anlamakta zorlandığı nokta, zinanın ceza yasası kapsamına alınması...
İletişimciler ısrarla söyler: "Kendini nasıl tanımladığın değil, başkasının seni nasıl algıladığı önemlidir." Doğrudur. Daha düne kadar gelmiş geçmiş "en reformcu, en cesur, en özgürlükçü hükümet" imajı vardı Avrupa'da. Şimdi, Batı kamuoyunda 3 Kasım seçimleri sonrasında oluşturulmaya çalışılan istifhamlar hızla yayılıyor. Bu, hoş bir durum değil.
Neredeyse yarım asırdır devam eden Avrupa Birliği macerası son viraja girdi. Son dakikada çıkan TCK krizi de olmasa "bu iş tamam" denebilirdi. Her şey henüz bitmiş değil. O yüzden gözler Tayyip Erdoğan'da. Başbakan, AB karşıtı lobilere en küçük bir mazeret bırakmamak zorunda. Onun risk alıcı, inisiyatif kullanıcı liderlik özelliği ile bu krizin aşılacağına dair Türkiye'de yaygın bir kanaat var. Başbakan'ı tanıma fırsatı bulmuş AB yetkililerinin de böyle bir beklentide olduğu, son günlerde oluşan endişeleri gidereceği düşünülüyor.
İnanıyorum ki; büyük bir beklentiye dönüşen Brüksel gezisi hayal kırıklığına yol açmayacak...
|
|
Bu
yazıya 0
adet yorum yapıldı.
|
|
|
|
|
|
|
|
Ziyaretçi Sayımız |
|
2338009
|
|
Diğer Yazılar 
